
uTalk ekibinden bir arkadaşımız İzlanda’ya tatile gitti ve deneyimlerini bizimle paylaştı. O üç gün süren bu inanılmaz tatili anlatırken biz de hem kendimiz için hem de sizler için notlar tuttuk ve bunları size aktarmak istedik. Umarız ki onun ağzından aktaracaklarımız, İzlanda’ya gitmeyi düşünüyor veya planlıyorsanız işinize yarar ve tatilinizi planlamanızda yardımcı olur.
1. Blue Lagoon (Mavi Lagün)
Blue Lagoon’u İzlanda’dan ayrılmadan önce veya İzlanda’ya varır varmaz ziyaret edebilirsiniz. Daha önce Blue Lagoon’da bulunduysanız veya gitmeyi planlıyorsanız, dışarısı -2°C iken mayo giyme fikrinin ne kadar garip geldiğini tahmin edersiniz! Fakat endişeye kapılmayın, suya girer girmez anında ısınıyorsunuz. Lagün boyunca yüzerken zaman zaman daha sıcak alanlara denk geliyorsunuz ve normal şartlarda hızla uzaklaşmak isteyeceğiniz bu alanları, bu sefer memnuniyetle karşılıyorsunuz. Aynı zamanda, Lagün çevresinde ücretsiz yüz maskeleri mevcut olduğundan herkesi gri yüzlerle yüzerken görmek oldukça muhtemel ve komik! Lagünden ayrılmaya karar verdiğimizde, cildimin daha önce hiç olmadığı kadar yumuşak hissettirdiğini farkettim. Zamanınız varsa, suyun gerçekten ne kadar mavi olduğunu görmek için gizlice gözlem platformuna çıkmanızı öneririm.
2. Kuzey Işıkları
Siz de Kuzey Işıkları’nı görmek konusunda tutkuluysanız, bu ışıkları her zaman görmenin mümkün olmadığını duymuşsunuzdur. Tam bir saat boyunca Kuzey Işıkları’nı (Aurora Borealis) görebilme şansına sahip olduğum için gerçekten çok şanslıydım. Daha önce onlara benzeyen bir şey deneyimlemediğim için Kuzey Işıkları’nı tarif etmek gerçekten zor. Aniden belirip ‘dans eden’ bir parıltı olarak görünüyorlar. Her yere hızla yayılıyorlar ve sürekli boyut ve görünüm değiştiriyorlar. Kendinizi tam anlamıyla bu deneyime hazırlamak için mutlaka Kuzey Işıkları aktivitelerini takip edebileceğiniz, aktivite tahminlerini görebileceğiniz bir uygulama kullanmanızı öneririm.
3. İzlanda’da Yemek
İzlanda’nın mutfağı hakkında daha önce pek bir şey duymamıştım, sadece oldukça pahalı olduğunu biliyordum. Deniz ürünlerinin ve kuzu etinin İzlanda’da oldukça popüler olduğunu öğrendim ve orada şimdiye kadar yediğim en iyi yemekleri yedim. Keşke Londra’da da İzlanda’daki gibi restoranlar olsa, çünkü et gerçekten çok yumuşaktı. Tatil süresince Mar ve Seafood Grill adlı restoranları deneme şansı buldum ve ikisini de kesinlikle tavsiye ederim. Daha özel bir deneyim yaşamak isteyenler için Seafood Grill’i ve mutfaklarının önündeki masaları tercih etmelerini öneririm. Fiyat konusuna gelince, bir bütçeniz varsa buna sadık kalabilirsiniz; sadece iki veya üç yerine tek bir ana yemek almanız gerekebilir, merak etmeyin doyurucu olacaktır.
4. Alacakaranlık dönemi
Ocak ayında İzlanda’da güneş sabah saat 10:30 civarında doğuyor. Hava hala bu kadar karanlıkken kalkıp işe gitmeyi nasıl becerebiliyorlar anlamıyorum, ben asla başaramazdım! Güneş doğmadan önce, her şeyin çok açık ve flu bir maviye dönüştüğü bir alacakaranlık süreci var. Böylesine geniş bir renk yelpazesine sahip bir gün doğumu daha önce hiç görmemiştim. Ayrıca, muhteşem fotoğraflar çekmek için en doğru zaman!
5. Þingvellir Ulusal Park
Bu üç gün içerisinde, Avrasya tektonik levhasının Kuzey Amerika levhası ile buluştuğu yere, Þingvellir Ulusal Parkı’na, gitme şansım oldu ve gerçekten harikaydı. Jeolojik özelliklerinin yanı sıra İzlanda’nın eski parlamentosuna da sahip olan Þingvellir, aynı zamanda da UNESCO’nun Dünya Mirası alanlarından biri.
Yanardağlar adası olarak bilinen İzlanda’da 30 aktif yanardağ bulunuyor. Şunu söylemeliyim ki, Þingvellir’in uçsuz bucaksız hissettiren manzarasına bakarken birçok volkanı aynı anda görebiliyorsunuz. İzlanda’nın en büyük doğal gölü olan Þingvallavatn da burada bulunuyor! Dolayısıyla İzlanda’ya gidiyorsanız mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir alan olduğuna inanıyorum.
6. Gullfoss Şelalesi
Gullfoss, Türkçeye Altın Şelale olarak çevriliyor bunun sebebi ise güneşli günlerde suyun içindeki buzullardan gelen sedimanların etkisiyle altın rengini alarak doğru ışıkla birleştiğinde bir gökkuşağı etkisi yaratması! Tarifi bile harika! Tatilimin ilk gününde Gullfoss Şelalesi’ni güneş batarken ziyaret ettim. Şelaleye doğru yürürken kendisini göremiyor sadece sadece sesini duyuyorsunuz. Vardığınızda ise 32 metre olarak bilinen dev bir şelaleyle karşılaşıyorsunuz. Kışın etrafı kar ve buzla kaplı oluyor ki bence bu da güzelliğine güzellik katıyor. Hayran kalmaya hazır olun. Aynı zamanda İzlanda seyahatinizde Golden Circle (Altın Çember) rotasını izleyecek olursanız, hem Þingvellir hem de Gullfoss Şelalesini görme şansı elde edebilirsiniz.
7. Snowmobile (Kar arabası turu)
Kar arabası sürmek, başından itibaren adrenalini oldukça yüksek bir deneyim! Kar araçlarına ulaşmak için eski askeri bir kamyonla buzullardan geçmeniz gerekiyor. Varınca diğer kıyafetlerinizin üstüne bir tulum giymeniz, ayrıca bir kar maskesi, kask ve ayakkabı koruyucuları takmanız gerekiyor. Korkmayın, bu ekipmanlar sizi oldukça sıcak ve güvende tutacak – fakat hareket etmeyi biraz sınırlıyor tabii. 🙈 Kar araçlarını sürmek tahmin ettiğim kadar zorlayıcı değildi. Ayrıca ek bir avantaj olarak, gidonlar ısıtılıyordu bu sayede elleriniz üşümüyor. Kar araçlarıyla dolaşma, turumuzda sunulan ücretli ekstra bir aktiviteydi – eğer bütçeniz dahilindeyse kesinlikle değerlendirmenizi öneririm.
8. Strokkur Gayzeri
İkinci günümde 1789’dan beri var olduğu söylenen Strokkur Gayzerini gördüm. Gayzerin ismi, İzlanda’da ‘kaynayan’ anlamına gelen stokkur kelimesinden geliyor. Strokkur her yedi ile sekiz dakikada bir patlıyor dolayısıyla orada saatlerce durup bu patlamaları izleyebilirsiniz. Patlamadan hemen önce, suyun kabarmaya ve bir şekilde titremeye başladığını görebiliyorsunuz! Gayzer patladığında ise genellikle su yerine buhar çıktığını göreceksiniz.
9. Reykjavik şehrindeki kafeler
Son günümde maalesef çok şiddetli bir fırtına ile uyandım. Fırtına sebebiyle sadece ayarladığım balina izleme turu değil aynı zamanda uçuşlar da iptal oldu. Dolayısıyla bir kafeden diğerine geçtim fakat bu sayede İzlanda’nın başkenti ve en büyük şehri olan Reykjavik’i keşfetme fırsatı buldum. Reykjavik şehrinde bulunan kafeler çok havalıydı; günün büyük bir kısmında, Amerikan tarzı bir havaya sahip Laundromat adlı bir kafede kaldım. Dilerseniz bodrum katında çamaşırınızı da yıkayabiliyorsunuz -kesinle değişik bir kombinasyon! Kahvaltımı yaptıktan sonra, daha fazla sipariş vermem ya da gitmem için beni rahatsız etmediler; sadece orada oturdum, kitabımı okudum ve saatlerce insanları izledim.
10. İzlandadaki İnsanlar
Üç gün boyunca iletişim kurduğum ve gördüğüm herkes çok arkadaş canlısı ve güler yüzlüydü. ‘Günaydın’ ve ‘İyi Akşamlar’ gibi cümleler kişiyi tanıyıp tanımadığınız farketmeksizin oldukça sık kullanılıyordu. Kafede ya da barlarda, insanlar hep sizinle sohbet ediyor ve İzlanda hakkında deneyimlerini paylaşıyorlardı. Dolayısıyla herhangi bir sorunuz olursa veya öneriye ihtiyaç duyarsanız yerli halka çekinmeden iletişime geçebilirsiniz.
Onları şaşırtmak ve daha da gülümsetmek mi istiyorsunuz? İzlandaca birkaç kelime öğrenerek harika bir giriş yapabilirsiniz. Gerçekten işinize yarayacak, pratik kelimeleri öğrenmek için uTalk uygulamasındaki İzlanda diline göz atabilirsiniz. Aynı zamanda ‘Ísland’ isimli konu başlığında yer alan İzlanda kültürüne ait Reykjavik ve Gayzer gibi kelimeleri İzlandaca doğru telaffuzlarıyla öğrenebilirsiniz.
Bu harika ülkede inanılmaz birkaç gün geçirdim ve tekrar gitmeyi, özellikle volkanları daha yakından görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Peki siz İzlanda’ya hiç gittiniz mi? Deneyiminizi paylaşmak isterseniz lütfen bizimle Instagram veya TikTok üzerinden iletişime geçmekten çekinmeyin.